Denizler aşmamız gerekmişti ihtiyacımız olanı bulabilmek için. Bir kumsal. Uçsuz bucaksız. El değmemiş ve bizim ardımızdan başka eller değemeyecek. Bizim kumsalımız. Kendimizden başka hiçbir araca gerek duymadan hissettiklerimizi yazabileceğimiz sonsuz bir sayfa gibi.
Ellerimizle. Parmaklarımızla. Ayaklarımızla. Bakışımızla, gülüşümüzle. Dudaklarımızla.
Hatta bazen kalbimizle.
Düşersek birlikte düşeriz, tutunursak birlikte tutunuruz. Bir ucunda sen varsan kurtuluşun diğer ucunu ben yakalamışım demektir. Kurtuluş bazen uçurumdaki bir dal, aynı çizgi filmlerdeki gibi. Bazen bir şarkıda göz göze gelmek, bir boyuttan başka bir boyuta, paylaşılanın boyutuna geçmek. Orada kalmak. Şarkı bitene dek. Bakışlar kopana dek uçmak, dalmak, gitmek.
Bir çatal yemeği paylaşmak da kurtuluş, sigaranın son nefesini sana vermek de.
Kendi canıma anlatamayacağımı bile büyük bir rahatlıkla anlatabildim sana, söyleyeceğimi söyledikten sonra bir daha görüşmeyeceğiz sanki. Rezil, pişman olmayacağımdan emin bir şekilde. Sanki bir yolculuk esnasında, bir otobüste yan yana konulmuşuz gibi, üstelik ben bayan yanı istemişken, rastlantıdan bir hediye olmuşsun sen bana. O yol bitince hikaye bitercesine, doya doya ifade etmek kendimi, utanmadan. Bir ilaçtı. Ne eczanelerde bulabilirdim, ne doktordan alabilirdim; düşündüm ve bir yolculukta geldi. Seninle yol arkadaşı olduk.
Yolculuklar da bitmez mi? Biter. Kimisinin sonunda eşyalarını, kokunu, başka saç tellerine sevdalanmış saç tellerini beraberinde toplayıp çekip gitmek gerekir. Kimi durumda bırakmak. Kendini o koltukta bırakmak, o yolculuğa adamak, bedenin yokken bile ruhunu bambaşka bir yüreğe dokunması için bırakmak gerekir.
Ormanda kaybolacaklarını bilen iki çocuk, yolu bulmak için yola ekmek kırıntıları atarlar. Sen ya benim kaybolacağımı bildin, ya da kendin kayboldun otobüsten indiğinde, bırakmak istediklerini bir iz gibi, parça parça bırakmıştın ve toplatıyorsun bana yavaş yavaş. Masumane, oyuncu bir acı çektirme çabasıyla. Ama bıraktığın parçaları sen geri istiyorsun artık. İkimiz de aynı izi sürüp topluyoruz seni, ama iki yarım ancak birleştiğinde bütün olacağından, biz uzaklara kaçtıkça izin sonunun hangimiz olduğunu göremeyeceğiz.
Bana bir oda kiralamıştın kalbinden, çok usta bir ev sahibiydin. Bana karşı merhametli olduğunu sandın, ben zayıf karakteriydim ya bu birlikteliğin. Oysa ki ben, sana dair varımı yoğumu bir ömürlük peşin yatırmıştım bu odaya. Şimdi sen odanın kirasını gün geçtikçe arttırıyorsun. Yaşamak zorlaşıyor yeni ev sahibimle. Hayat sana olduğu kadar bana da acımasız. Hayat senin kapına dayandığında kolundan tutup getiriyorsun, benim kapıma dayanıyorsunuz bir olup; eskiden bizim hayata karşı olduğumuz gibi...
Ev sahibim. Yol arkadaşım. Dalın diğer ucunu tutan el.
Alacaklısın artık sen.