14 Temmuz 2008

hepi vikend!

Süper ötesi bir hafta sonundan sonra, şu yazıma "sevgili blog" şeklinde başlamak isterdim zira 2 günlüğüne çocukluğuma geri döndüm, çok mutluyum.ilkokulda günlüklerimizde yazdığımız hafta sonları kadar superito geçti bu haftasonu. ilk önce "yaz okulu pretisi " kız kardeşim izmir'den geldi. hemen kuzenler birliğini topladık, küsleri barıştırdık, eskileri karıştırdık, yenilere ortam yaptık.

pazar günü süper mario'nun yandan yemişi, evimizin direği, kontrol manyağı, efsane insan babamın dahiyane(abartma kamuran..) fikriyle sülalede ne kadar insan varsa hepsini topladık misi'ye pikniğe gittik. cumartesi gecesi dışardaydık, bünyede alkol vardı falan neyse pazar sabahı normal saatlerde pikniğe gidiceğimizi düşünerek geç yattık ama yanılmışız.

sabahın 5'nde misi'deydik. psikopat ailenin, psikopat gençleri olarak tabii ki bu durumu yadırgadık, fakat her ortama kısa sürede adaptasyonu sağlayabilen bünyelerimiz hemen kuşlara, böceklere sardı. akşama kadar perişan olduk olmasına ama abuk sabuk ne kadar aktivite varsa hepsini yaptık ve çok utanarak söylüyorum bunların hepsinden de zevk aldık.

ama ben saatlerce salıncakta sallandım arkadaşım. veletler benim yüzümden kavga etti. "abla ya in artık ya biz de sallancaaaaaaz!! ... yaa anne inmiyor bu abla?!?!" şeklinde bağrışmalara hiç aldırmadım. evet saatlerce sallandım. Amélie gibi elimi pirinç, un tarzı çuvalların içine de sokuyorum, çaktırmayın.

tamam lan tamam bitiriyorum..

ilkokulda yazdığım bir günlüğüm vardı, şayet hala aynı kalemden insan olsaydım o günü aynen şöyle yazıcaktım günlüğüme;

"sevgili günlük, bugün kuzenlerimle pikniğe gittik. ip atladık, top oynadık, salıncakta sallandık, tavla oynadık, okey oynadık, çok eğlendik. ben hamakta yatıp örtmenim abuzettin'in verdiği kitabı okudum. biraz ders yaptım. ailemi ve kuzenlerimi çok seviyorum günlük. iyi ki varlar. çok mutluyum çok!!!!"

hiç bir abartma yok, şimdi açıp baktım günlüğüme aynı ifadeler, aynı polyanna cümleleri.. anladım ki bir yanımız hep çocuk kalıyor. aman pek de iyi oluyor. zira şuan yanaklarım heide'nin yanakları kadar -mutlu- kırmızı, sesim ise şeker kız candy'nin sesi kadar canlı ve sinir bozucu.

lanet olsun "sevgili blog" ota boka eğleniyorum ama tek sorun; ben hala sallanmak istiyorum...

not bu: izmir'e gidince geçicek bu hallerim, söz veriyorum sevgili blog! (dayak yemeğe ihtiyacım var?!)

11 Temmuz 2008

bu hangi şarkı laaaaan?!?!

tamam kabul ediyorum, bazı konularda takıntılarım var. bir kaş- göz hareketine, isme, harekete, tonlarca bulamadığım şarkılara.. herşeye gıcık olabilirim, insanı darlayabilirim. ama farkettim ki bazen bu takıntılar güzel olabiliyormuş. dün kat 3'te günlük alkol alımını gerçekleştirirken, uzun zamandır kafamda deli gibi çalan ama adını bir türlü hatırlayamadığım şarkıyı duydum. gabrielle'nin out of reach şarkısıymış. hemen öğrendik. bridget jones'un soundtrack'ten.. bu arada kat 3 çalışanları için hoş bir müşteri değilim sürekli şunu istiyorum!, bunu getirin!, lan bu şarkı neaa? diye darladığım için kaçıyorlar benden. neyse bir kaç şarkı daha yazıyorum şöyle kenara kenara, mutlaka dinleyin.. bunlar şu sıralar favorilerim..

gabrielle- out of reach
dolores o'riordan-butterfly
redd- mutlu olmak için
redd-dünya
redd- çığlık çığlığa
sam sparro- black & gold
duffy- mercy
finger eleven- paralyzer
riverside- conceiving you
riverside- i believe
3 doors down- landing in london
tristâme - without you
iggy pop - the passenger
agua de annique - day after yesterday
..

10 Temmuz 2008

annecim, bas git!

periodik olarak çileden çıktığımız için, bugün evde olan temizlik curcunası bizi hiç mi hiç etkilemiyordu. taa ki ben temizlikçi teyzeyi ayartıp, işinden alıkoyana kadar. abartıp kahve de yapmışım teyzeye bir ara, kendime geldiğimde annem evden çıkıp gitmem için para teklif ediyordu.
"anne, koy onu cebine,yapma" dedim. dinlemedi. haliyle şu an elimde bana teklif ettiği paranın 2 katı duruyor. ben hala teyzeye laf yetiştiriyorum. aklsdjlasd! ama paranın elde durması ayıptır, gidip bir Kat 3 yapalım gündüz gündüz.. cos'lar işiniz yoksa bir zıplayın be! hadi be hajı be?!

second chance for love: isabell

Aklım aşk meşk işlerine çalışmaya ve okumaya başladığımdan beri, aşkın tüm hallerinin kitaplarda daha iyi ifade edildiğini düşünüyorum. bilmiyorum ya da ben kelimelere çok fazla anlam yüklüyorum.. satır araları kesinlikle gerçek dünyadan farklı bir dünya. etrafınızda gördüklerinizden, yaşadıklarınızdan çok daha samimi, gerçek ve büyüleyici. (the new york times yorumu gibi oldu, bu ne be?!) gerçi şu yaşadığımız düzene de pek ayak uydurabilmiş ve adapte olabilmiş değilim. ben kendi hayal dünyamda yaşıyorum ve başka gezegenden geldim. İlerde de oğlumun adını Mars Bey koyup, büyüyünce NASA'ya gönderip, astronot olmasını sağlıcam.

Neyse çok ciddiyim ne kadar peri masalı varsa hepsine inanabilecek bir insanım. ha ama böyle bir şeyle karşılaşsam, sorgulamaz mıyım? herkesden fazla. beynim beni yine sallamayarak güvenlik duvarını etkinleştirir biliyorum. ama ne kadar "hopelessly romantic" kavramında bir insan olsam da bazen mide bulandırıcı ve can sıkıcı olaibliyor bu durum. diğer bir yandan da eğer yazı konusunda üretken ve hevesli bir insansanız, hayal gücünüzün yardımı ile kendi yarattığınız dünyayı, masalı, karakterleri kısacası "mutlu olduğunuz o yeri" diğerleri ile paylaşma fırsatınız vardır. çok içten savunuyorum bunu, kitaplar herşeyi bulabileceğiniz kadar geniş, sizi bir okur ve sürekli daha iyisini arayan bir insan olarak tatmin edebilecek yegane dünyadır."olsun demenin zor geldiği ve çocuk düşlerimizin bittiği" bir dünyada yaşarken, hayattan en kolay kaçıştır kitaplar. amaaaa dedik ya en güzeli;okumaktan haz duyduğun dünyaları, senin yaratabilmendir. yazmaktır.. işte "isabell"'in çıkış noktası da buydu.bir sıkımlık dişmacunundan -2 sene oldu- sonraki ilk projemizdi bu. bu işin bir süreç olduğu farkındalığı ile ben yazmaya devam ediyorum, diğerleri ise desteklemeye.. (1th theory: learning/writing is a process) ilk kitaptaki ruh halim kesinlikle şuan ki gibi değildi. o zaman yazmak benim için kirli kanın akmasını sağlamak demekti. şimdi ise bambaşka bir dünyada özgürce koşabilmek.. daha sakinim şimdilerde.. sanırım hem kachine hem angelica olabilmek bununla mümkün..


duble dip not: basım evinin dediğine göre, harlequin'den second chance serisi geliyormuş.. bu da beyaz, pembe, mor ve kırmızı seri tarzı birsey olucak. o yüzden harlequin bünyesindeki genç yazarların second chance serisi üzerine yoğunlaşması istendi. isabell'de de oynama yapılıyor bu yüzden. düşünülen "isabell" isminin "second chance for love: isabell" olma ihtimali yüksek. bir diğer not: kitabın kapağı konusunda arkadaş çevremden yardım istiyorum. yardım edin bir türlü beğenemiyorum. bu konuda önerisi olanı dinleriz, no problemo! kapakta olması gereken klasik bir harlequin erkeği ve kadını.. ama farklı olmalı! (bozdum kafayı) neyse ses edin gençler bir yardım edin. gömdüm.

09 Temmuz 2008

romantik salı kuşağı!

Genç arkadaşlarım; sarhoşken yapılmaması gereken şeyler vardır. Bir yenisini de şuan sizlere çıtlatmak isterim lakin biraz yorgun, biraz sarhoş insan olarak kelimeleri p.c etmeden ifade etmeye çalışıcam. Her insan gibi hata yapabilme lüksümü kullanmamı maruz görün. (susmalıyım..susucam.. sktr susamadım..) Daha önce de yazdığım gibi gecenin varoşluğundan kurtulmak için elimizden geleni yapıyorduk. Film izlemeye karar verdik. cnbc-e' nin "romantik salı kuşağı" yardımımıza koştu, geri çevirmedik.

İtalyan yönetmen Carlo Verdone'nin "Sono pazzo di Iris Blond" adlı filmine takıldık. romantik salı'nın sunduğu pek romantik pek seksi bir filmdi. ama sarhoşken italyanca'nın bu kadar kafa ütüleyen, dile dolanan, halkı coşturan(!) bir dil olduğunu farketmemiştik. (saygılar popomundo) şöyle ki filmin yarısında herkes sevgi kelebekleri şeklinde yanındakinin burnuna "pıt" kondurma yarışına girdi. odioso! ama bu dallama kardeşlerim filmin yarısına geldiğimizde, yükseldikleri yerden aşağı bir güzel inip (nereye yükseliyorsun dallama?!) uykunun huzurlu kollarına kendilerini bıraktılar. ve ne yazık ki benim italyanca'ya olan zaafımı fazla önemsemedikleri için "romantik salı kuşağı" onlar için "alacakaranlık salı kuşağı" haline geldi. bene bene!

her duyduğum italyanca kelimeyi tekrar etme sorunum, 1 saat sonra işe gitmek zorunda olan 3 kuzenim için akla zarar bir şeydi. sonunda dayanamayıp hepsini uyandırdım ve sırayla hepsine italyanca aşkımı ilan ettim. sonuç; ailemiz artık ensest ilişkilere sıcak bakıyor... neyse olay şu; italyanca konuşabilen, en azından deneyebilen ya da hadi lan en azından bir kaç kelime italyanca aşk cümleleri kurabilen erkek istiyoruz. mümkünse benim terrence'e benzesin tipleri de.. sakallı, artist, böyle garip yaratıklar yani. biliyorum bu eksiğimi de tamamladığımda 10 numara bir insan olucam. (kutuma gitmek istiyorum, acun bey!)

bundan sonra, italyanca yazılan ya da söylenen hiç bir şeye olumsuz cevap vermemeye karar verdim. küfür olsa bile başımın üstünde yeri var. o kadar yani.. roma'da yaşamalıyım. italyanca konuşmalıyım. her sabah kalktığımda "
buongiorno, cara mia!" ifadesini duymalıyım. diğer isteklerimi allah'a daha sonra ileticem, bugünlük bu kadar yeter.

son olarak; piyano severlerin "listen to your heart" şarkısının DHT versiyonu dinlemesini şiddetle tavsiye eder, içerdeki mahmur kalabalığı ayıltmak için kahve yapmalıyım.


"
buongiorno!"

Sizofrenik Semptomlar..

Uzun zamandır yazamıyorum. bir sıkıntım var kendime bile anlatamıyorum. anlamsız ve tarifsiz sıkıntılarım ile "duygusuz" bir insan olmamak konusunda çok büyük çaba sarf ediyorum. bildiginiz gibi değil.. çok şükür şu sıcak ve bunaltan sıcaklar içinde bursa gibi dallama bir şehirde yapılabilecek en güzel şeyi yapıyorum şuan da. içiyorum.. kuzenler ile bulduk boş bir ev, toplanıp alkolün dibine vuruyoruz.

Efsane kuzenim serhat ile onun mutluluğunu kutlarken, dinlediğimiz şarkılardan mıdır bilinmez bir bunalım hali sardı bizi.. (çok gereksiz tabii olum ya..) çok absürd şarkılar dinliyoruz, kendimizden iğrendik lakin şu ortamda daha iyisini maalesef yapamıyoruz. ve ben her zaman ki gibi sarhoş halimde blog başına oturmuş bir nevi günah çıkarıyorum. arkada "listen to your heart" çalıyor, kuzenim "sen bana gitmek için gelmiştin" tarzında cümleler sarfediyor. fenalardayız..

"beni al" şarkısını haykıran bir diğer kuzenim ise ağlamaklı bana bakıyor. en berduşları benim ama toparlamak zorunda kalanda benim ne yazık ki. burdan yarın şu yazıklarımı okuyacak olan kuzenlerime "ağzınızla için cos'lar" demek istiyorum. ve türkiye'nin dört bir yanına dağılmış kardeşlerim için (!) kadeh kaldırıyorum -sonradan bana çemkirmesinler diye-.

"şarköy" semalarında rakı,şarap krizine girmiş kardeşim merve'ye, bi denecik dostum nergis efendiye, izmir'de tekila uzmanı kardeşim didem'e, thy elif'e vee etli ekmek kardeşim zehra'ya "cheers" diyorum. (bok için!) allah hepimizin mustahakını versin..

p.s. : nergis "sen pembesin dediler.. birşey diyemedim.. ne diyim.. ajsdhalskjd!"
ayrıcaaa 3 beyaz'dan uzak durmak lazım. "un,şeker,kokain!" bu senin için jem bey.

"kutuma gitmek istiyorum ben!"
-hamdi beyin teklifine yohum diyor!


cut it out!