10 Mayıs 2010

silent vol 2.



Beni huzursuz eden herşeyi seviyorum. Ama istiyorum ki; sizde huzursuz olun.
Severek dinleyin.


-The Antlers - Kettering-


03 Mayıs 2010

Summer Wine


Tüm zamanların en mutlu anne-kız konuşması;

anne: "sesin niye bozuk.. hayırdır annecim?"

kız: "özledim."

anne: "sürekli görüştüğümüze göre, beni değil herhalde."

kız: "ohoo balım seni de özlüyorum da onu bir ayrı özlüyorum biliyorsun. kıskançlık yapmayalım. sen büyüksün. alttan almalısın bence."

anne: "senin arkadaşın değil de annen olduğumu ne zaman kavrayacaksın acaba koca eşşek?"

kız: "haha anne bildiğin kıskançsın ya! hadi annem, öyle bir cümle söyle ki bana şu telefonu kapattığımda zevkten dört köşe olayım."

anne: (anında cevabı yapıştırır) "allah ne murad(t)ın varsa versin annecim. "

kız: "............."


bu kadın daha kilit bir cümle kurabilir miydi? hiç zannetmiyorum.. nitekim mutluluktan bir sürü köşe edinilmiştir bu konuşmadan sonra. bu anneyi sevmemek, ona tapmamak, onu baştacı etmemek mümkün müdür ? :)
ağzını, burnunu afiyetle yerim kadın! :)

27 Nisan 2010

Nefretlik vol ∞

"Beni ben olduğum için sev" diyenlere çok kısa bir sorum var:
"İlişki başlarken kendin gibi mi davrandın it?"

saygılar.
stevemcqueen, twitter cinneti. 26.04.2010



09 Nisan 2010

Big in Japan



Big in Japan'i bir de Ane Brun'dan dinleyin derim. Bayılmamak elde değil.

13 Mart 2010

Sizofrenik Semptomlar // Alacaklı

Ev sahibim. Yol arkadaşım. Dalın diğer ucunu tutan el.

Denizler aşmamız gerekmişti ihtiyacımız olanı bulabilmek için. Bir kumsal. Uçsuz bucaksız. El değmemiş ve bizim ardımızdan başka eller değemeyecek. Bizim kumsalımız. Kendimizden başka hiçbir araca gerek duymadan hissettiklerimizi yazabileceğimiz sonsuz bir sayfa gibi.
Ellerimizle. Parmaklarımızla. Ayaklarımızla. Bakışımızla, gülüşümüzle. Dudaklarımızla.
Hatta bazen kalbimizle.

Düşersek birlikte düşeriz, tutunursak birlikte tutunuruz. Bir ucunda sen varsan kurtuluşun diğer ucunu ben yakalamışım demektir. Kurtuluş bazen uçurumdaki bir dal, aynı çizgi filmlerdeki gibi. Bazen bir şarkıda göz göze gelmek, bir boyuttan başka bir boyuta, paylaşılanın boyutuna geçmek. Orada kalmak. Şarkı bitene dek. Bakışlar kopana dek uçmak, dalmak, gitmek.
Bir çatal yemeği paylaşmak da kurtuluş, sigaranın son nefesini sana vermek de.

Kendi canıma anlatamayacağımı bile büyük bir rahatlıkla anlatabildim sana, söyleyeceğimi söyledikten sonra bir daha görüşmeyeceğiz sanki. Rezil, pişman olmayacağımdan emin bir şekilde. Sanki bir yolculuk esnasında, bir otobüste yan yana konulmuşuz gibi, üstelik ben bayan yanı istemişken, rastlantıdan bir hediye olmuşsun sen bana. O yol bitince hikaye bitercesine, doya doya ifade etmek kendimi, utanmadan. Bir ilaçtı. Ne eczanelerde bulabilirdim, ne doktordan alabilirdim; düşündüm ve bir yolculukta geldi. Seninle yol arkadaşı olduk.

Yolculuklar da bitmez mi? Biter. Kimisinin sonunda eşyalarını, kokunu, başka saç tellerine sevdalanmış saç tellerini beraberinde toplayıp çekip gitmek gerekir. Kimi durumda bırakmak. Kendini o koltukta bırakmak, o yolculuğa adamak, bedenin yokken bile ruhunu bambaşka bir yüreğe dokunması için bırakmak gerekir.

Ormanda kaybolacaklarını bilen iki çocuk, yolu bulmak için yola ekmek kırıntıları atarlar. Sen ya benim kaybolacağımı bildin, ya da kendin kayboldun otobüsten indiğinde, bırakmak istediklerini bir iz gibi, parça parça bırakmıştın ve toplatıyorsun bana yavaş yavaş. Masumane, oyuncu bir acı çektirme çabasıyla. Ama bıraktığın parçaları sen geri istiyorsun artık. İkimiz de aynı izi sürüp topluyoruz seni, ama iki yarım ancak birleştiğinde bütün olacağından, biz uzaklara kaçtıkça izin sonunun hangimiz olduğunu göremeyeceğiz.

Bana bir oda kiralamıştın kalbinden, çok usta bir ev sahibiydin. Bana karşı merhametli olduğunu sandın, ben zayıf karakteriydim ya bu birlikteliğin. Oysa ki ben, sana dair varımı yoğumu bir ömürlük peşin yatırmıştım bu odaya. Şimdi sen odanın kirasını gün geçtikçe arttırıyorsun. Yaşamak zorlaşıyor yeni ev sahibimle. Hayat sana olduğu kadar bana da acımasız. Hayat senin kapına dayandığında kolundan tutup getiriyorsun, benim kapıma dayanıyorsunuz bir olup; eskiden bizim hayata karşı olduğumuz gibi...

Ev sahibim. Yol arkadaşım. Dalın diğer ucunu tutan el.
Alacaklısın artık sen.

07 Şubat 2010

Quote of the Day

"You may not be her first, her last, or her only. She loved before she may love again. But if she loves you now, what else matters? She's not perfect - you aren't either, and the two of you may never be perfect together but if she can make you laugh, cause you to think twice, and admit to being human and making mistakes, hold onto her and give her the most you can. She may not be thinking about you every second of the day, but she will give you a part of her that she knows you can break - her heart. So don't hurt her, don't change her, don't analyze and don't expect more than she can give. Smile when she makes you happy, let her know when she makes you mad, and miss her when she's not there."


Bob Marley

26 Ocak 2010

let's suit up!



İçimdeki takım elbise aşkını anlayabilecek tek insan barney...
huuu yerim!

Küçük Dokunuşlar // tanıtım

Sevgili okurlar; blog camiasına yakın zamanda katılmış bir arkadaşımızı -sınıfa yeni gelmiş öğrenci modu:P- sizlere takdim etmekten gercekten büyük bir heyecan duyuyorum. çünkü şu sıra yazarlar bloglarını bir bir kapatıyorlar. bu da haliyle sıkıcı bir ortama sürüklüyor hepimizi. blog kuraklığı (?!) yaşadığımız şu sıra, küçük dokunuşlar'ı keşfetmiş olmak gerçekten mutluluk veriyor bana. Kalemini beğendiğim, iyi yazıdan da anladığını düşündüğüm arkadaşım hoşgeldin aramıza.

Seninde yazdığın gibi; insanlık için küçük ama bizim için büyük gün hayırlı olsun. :))

silent.


None of us are heroes,
we just steal their words.
I wish you would fight for me,
though the idea is cursed..

sözleri de geçtim.. ama bu klip.. bu.. ohooo..

Sizofrenik Semptomlar // O gece


Gecenin karanlığında ayaklarım geri geri giderek yürürdüm. Hiç ışık olmazdı. Bir sahipsiz köpekler olurdu sokakta, bir de sahipsiz olduğuna inanan ben.

Karanlıktan korkmazdım.
Hiçbir şeyden korkmazdım da kendimden korkardım en çok. O yüzden içimde taşıdığım kadınların her biri, ne istediyse, sorgusuz sualsiz yaptım. Gazaplarından korktum, bana verecekleri cezalardan. Ne dedilerse yaptım, o geceki gibi.

"Yürü!" diyorlardı o gece arkalarına dönüp bana bakarken. Hem de hep bir ağızdan. "Daha hızlı yürü, dayanacak gücümüz kalmadı!" diyorlardı. Nefes nefese kalıyordum onlara yetişmeye çalışırken.

Ayaklarım yürüyordu, ben düşünüyordum.
Nereye gidiyordum, neden gidiyordum? Gözümde bir tablo gibiydi kapıyı açışın, beni kollarına alışın. Bir an, bir imge. İrdelemiyordum ama gözümün önüne getiriyordum, sadece düşünüyordum.

Arada sırada gelir olduk sana, o geceki gibi. Evinde o kadar misafire yerin yoktu, kaç kişi gelirsek gelelim hep bir eksik yerin vardı, o geceki gibi.
Ben kapının önünde kalırdım genelde. Beklerdim. Beklerken sigaraları birbirine bağlardım, o geceki gibi.

Sen hep onların oldun. Hepsi benim kıyafetlerimi çıkarıyordu karşında. Hepsi benim gibi kokuyordu. Dokunduğun saçlar benimdi, öptüğün dudaklar benimdi; yalnız, ben orada değildim. Kapının önündeydim, sigara içiyordum, karanlıktı. Bekliyordum.

Bana seçim hakkı verilseydi, onların yerinde olmak yerine, sen benimle dışarıda ol isterdim. İsterdim ki; benim kadın suretlerime, senin erkek suretlerin dokunsun içeride. Sevsin veya canını yaksın, bağırtsın isterse, Ağlatsın veya güldürsün. Sen benimle dışarıda olurdun, sigara içerken ben sessiz sessiz. Hiç konuşmazdık, sadece birbirimizi dinlerdik, karanlığı izlerdik.

Bana bir dokunduğunda, bütün vücuduma dokunmuş olurdun. Tek parça olurduk, aşk olurdu adı, veya sevişmek veya aldatmak veya kullanmak veya aşağılamak. Gözlerine baktığımda görürdüm. Bilirdim. Bizim en yüksek noktamız olurdu o isim. Her şey yeniden bir gaz ve toz bulutu olurdu o kapının önünde. Karanlıkta.
O gece.

O gece geldiğinde, senin üstüne bir sigara içmek kadar güzel şey olur muydu acaba yeryüzünde?