15 Ağustos 2008

İyi sevgili olamayan erkekler...

Vatan gazetesi yazarlarından Reha Muhtar'ın, 5 Ağustos'ta ki "iyi sevgili olamayan erkekler" yazısı,neredeyse tüm arkadaşlarım tarafından -ibnelik olsun diye mi yapıyorlar, bilmiyorum- mailime atılmış. Kendisini pek sevmem, şahsi kanaatim adamın da pek sağlam ayak olmadığı yönünde, neyse.Ama bu yazısı gayet mantıklı geldi bana. Ama burdan mailleri yollayan arkadaşlarıma da dönüp kendi kıçlarını toplamalarını söyler, bizzat sağlı sollu öperim. kasjd! (yerim len.. =) )

....
Her nedense hiçbir erkek kondurmaz kendisine “iyi bir sevgili olamadığını...
Kartaloz zamparalar “benden iyi koca değil, iyi sevgili olur” türünden vecizeler yumurtlarlar ki, etraftaki dişilere mesaj yollasınlar...
Mesajın meali şudur:
Siz benim evli olduğuma bakmayın... Ben iyi sevgiliyimdir...
Oysa etrafta bu kadar iyi sevgili olan erkek olsaydı, bu yalnız kadın, kankaları kadınlarla baş başa kalmazdı...
Ben yıllardır duymuyorum hiçbir kadından şöylesine bir söz:
Bir erkek arkadaşım var... Öyle iyi bir sevgili ki... Öyle mutluyum ki...

...


Bu kadar güzel ve yalnız kadın “etrafta iyi bir sevgili yok” diyorsa, bu adamlar kendilerini nasıl iyi sevgili olarak sıfatlandırıyor...
Esasen erkeğin iyi bir sevgili olabilmesi için, “erkekliği oturmuş tam bir erkek gibi olması gerekir...
Ayrıca bu da yetmez...
Kafasında karşısındaki kadını sevgili diye oturtması gerekir...
Takılmakla sevgili olmak aynı şeyler değildir...
Erkekler takıldıklarını sevgili zanneder...

...


Kadınlar ise, kendilerini düşüneni, arayıp soranı, gerektiğinde kollayanı, hatta kendisini sevip kıskananı sevgili olarak bellerler...
Kadınların sürekli oyunlar icat etmelerinin nedeni erkekleri sınamaktır...
Bir başka erkekten bahsederler, gözlerinin ucuyla kendi erkeklerini süzerler...
Bakalım kıskanacak mı?
Kıskanıyorsa, önemsiyor demektir...
Kıskanmıyorsa kadın yerine koymuyor takılıyor anlamına gelir...

...


Durup dururken çok da mantıklı olmayan bir şey yapmasını isterler erkeklerinden...
Yapıyorsa “beni önemsiyor” diye düşünürler...
Yapmıyorsa, depresifleşirler...
Kadın oyun oynayacak erkek arar...
Arar ki, erkek kendisini seviyor mu önemsiyor mu anlayıversin...
Oysa bugün yalnız ve güzel kadınlar “oynayacak erkek” bile bulamıyorlar...
Çevrelerindeki erkekler “oynanacak pozisyona bile gelmiyorlar...
İyi sevgili olurlarmış...
Hadi canım sen de...
Şu anda oyun bile oynanamıyor zat-ı alileriyle...


....

p.s: bold ile yazılan yerler benim fikrim değil. tribal bir yazı olarak algılanmasın.. yazının orj. hali bu.

13 Ağustos 2008

Olasılıksız

spoiler

....

"Satranç hayat gibidir David," demişti babası. "Her parçasının kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarıysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek."

....

12 Ağustos 2008

It's in the blood

Daha önce onun hakkında yazdım. Hakkında yazdığım-yazabildiğim nadir insanlardan o. Sigarasını soğuk seven, rakı insanı.. Kendi hakkında da bir şeyler okumayı seviyor, biliyorum. Bu yüzden, onun dünkü doğum günü şerefine, anı defteri ve günlük şeklinde kullandığım şu blog'a bir şeyler karalamak istedim.

Eski erkek arkadaşım bir yerlerde, kendi hayat görüşüyle bağdaştırdığım şöyle bir cümle kurmuş; "i can see clearly now.." diye. İşte zehra konusunda kafamda dönüp duran cümle tam olarak bu.

Şu son 2-3 günde dostlarımla yaşadığım olaylar, söz konusu olan muhabbetler beni zehra yönünde daha da aydınlattı. Acemice yaşadığım şu hayatta en az yalanla paylaştığım dostluk onun ki.. Her zaman kaçış yolu olarak sarıldığım beyaz yalanlardan nasibini en az alan insanlardan. Hayatımda tutmayı başarmam gereken biri..

Hep kaygan bir zeminde can çekişen hayatını, benim nasıl yaşamam gerektiğini bilemediğim hayatımla harmanlayıp renklendirebildi kendileri.Bu sebeble, şuan ciddi zorluklarla yürüttüğümüz dostluğumuz; hayallerimizde, zehra'nın eskişehir'de ki yurt odasında kendine yer buluyor. O pc başında beni darlamak için şarkı seçiyor, ben cam kenarında elimde bir duble rakıyla "seviyorum ama arkadaşım" nidaları atıyorum. Ve kadehlerimizi sevdiklerimize kaldırıyoruz. Hayallerimizde ki bir başka yerde yine içiyoruz tabii. -her zaman yaptığımız gibi- ben dans ediyorum, o buna yanaşmadığı için bir kenarda durmuş gülerek bana tempo tutuyor. Ama en güzelinde ise; yanlız o. Çatıya çıkmış lanet, yine içiyor. O güzel havada "without you" dinlerken, tek eksiğinin ben olduğumu düşünüp mesaj atıyor.

Ve onun yaptığı gibi bu akşam da ben onun şerefine içiyorum. Belki çatıda oturup hayatı sorgulamıyorum, ama "in the blood" dinleyip "hiç çıkma hayatımdan, efsane olalım" diyorum.
Onunla yaşadığım her "net ve efsane" anıya, dakikalara içiyorum. Bazen güzel şeylere içmek gerekiyor değil mi?

Nice senelere konyalı. Hayatı dilediğimiz gibi ve birbirimizin hep en yakını olarak yaşamak adına, sıradaki şarkı muse'dan "hysteria". İbo, mahsun ve tabii ki özcan için.. =)